Hür düşüncelerin Cuma'ya gidip, beyinde potansiyel izinler yaratmadığı bir blogtur. Müessesemiz de bir o kadar klimalı.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Çakıl Yolcuları

Yalnızlığın kalıpları tek prototip halinde basılmış sanki. Amma ve lakin kırılmalı, yalın azınlığın üretimi durdurulmalı belkide. Yalın gelmiş ve bu şekilde yoluna devam eden, bunu pervasızca derinlerde hisseden fakat dışa vuramayacak kadar da tutsağı olmuş olanlar, engelli koşularda birlikteliği hedef alıyorlar sanki. Belkide doğrusu budur. Hayat bu denli lakayıtken ve damarlarda akyuvarlarla egoizm taşınırken, ona ayak uyduramayanların çoktan seçmeli sınavların çoktan kaybedenleri olmaları, cezadan çok ders niteliği taşıyor sanırım.
   
   Durum bu denli vahimken, yalnızlıktan; yalın olmanın paranoyasına kapılmadan zevk almak ise bir nevi elindeki çakılları altına çevirme mahiyetinde. Elideki çakılların çokluğundan şikayet eden yalın topluluktan, çakılları altına çevirmeyi başarabilen irade simsalleri, hayatında çakıl görmemiş gümüş zenginlerini alt edecek, imrendirecek güce sahip olmazlar mı ?
   
   Fakat bir de ilerlediği yolu biriktirdikleri çakıl taşlarından düzenlerde var ki, hayat onlar için çakıl taşlı bir yoldan ibaret olmuş ne yazıkki. Nefslerine söz dinletemeyen bu güruhun anlamını bilmedikleri nefse hakim olması da bir nevi deve ve hendek hikayesinden süre gelmekte. Çünkü çakıl yolcularının nefisleri körelmiştir, anlamını bilmedikleri şeyin köreldiğini fark edemeseler de...  
  
   Çakıl üzerine serilmiş yolluktur bu yolcuların mutluluğu, ya da güler bir yüz " Gene bekleriz " diye seslenen. Muhtaç olmak bu olsa gerek, sevgiye, birlikteliğe, içten bir gülümsemeye... Yalnızlığa rağmen yalınlığa muhtaçlık. Sayfalarca cümleler kurarken noktalamalara olan muhtaçlık. En kötüsü ise bu muhtaçlıkların koleksiyonunu yapmak fakat bunları göstericek birini bulamamak olsa gerek. Bir nevi yokluk içinde sefalet. Evet, yokluk ve buna istinaden sefalet. Korkmak değil alışmak gereken bir sefalet...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder